Sunday, December 18, 2005

Kaf Dağına Yolculuk

Can Dündar'dan...

"Felsefe Taşı"nın peşindeki Harry Potter'a benzeyen 16 yaşındaki Umut'un Avustralya yerlileriyle tanışmak ve onlarla özgürlüğü yaşamak üzere evinden kaçtığını okuyunca, "İnşallah gidip hayal kırıklığına uğrama" demiştim.
Bazılarına cennet görünen yer, başkalarının cehennemi olabiliyor.
Tanışsak, Umut'a Avustralya'ya gittiğimde gördüğüm Aborjinlerden dinlediğim yürek yakan öyküleri anlatmak isterdim.
"Beyaz Adam'ın yerlilerin çocuklarını nasıl evlerinden kaçırıp manastırlarda dilinden, dininden, kültüründen kopararak hizmetçi olarak yetiştirdiğini...
... yüzbinlerce öksüz Aborjin'in bugün hala gerçek ane babalarını tanımadığını, tanısa da onlarla kendi dilinde konuşamadığını, bu yüzden de yerli dilin neredeyse tamamen yok olduğunu...
İki yüz yıllık bu asimilasyondan arta kalanlara bugün "kayıp kuşak" denildiğini...
Umut'un cennet umudunu kırmadan izaha çalışırdım. Sonra, başka bir öykü anlatmak isterdim ona...
İran mitolojisinin ünlü "Simurg efsanesi"ni...

*******************************************************************************

Simurg, bir masal kuşudur. Uzun boynunda beyaz bir halka bulunan, safran tüylü, güzel sesli, insana benzer kocaman bir kuş...
Kuşların sultanıdır.
Kaf Dağı'nın ardında yaşar.
Efsaneye göre, kuşlar, sultanlarını bulmak üzere toplanıp yola çıkarlar bir gün...
Yol uzun, yolculuk zorludur.
"Aşk Denizi'nden geçerler önce....
"Ayrılık Vadisi'nden uçarlar...
"Hırs Ovası'nı aşıp "kıskançlık Gölü'ne saparlar...
Kuşların kimi Aşk Denizi'ne dalar, kimi Ayrılık Vadisi'nde kopar sürüden...
Kimi hırslanıp düşer oovaya, kimi kıskanıp batar göle...
Yolculuk bittiğinde, Kaf Dağı'nın ardına sadece 30 kuş varabilmiştir.
Sultanları Simurg'u bulamazlar orada...
Sonunda sırrı sözcükler çözer:
Farsça "si" "30" demektir.
...murg" ise "kuş".
"30 kuş anlar ki aradıkları sultan kendileridir.
Ve gerçek yolculuk kendine yapılan seyahattir.
******************************************************************************
Çoğu mitolojik destan gibi, "Simyacı" da bu "kendinin efendisi olma" bilincini anlatır aslında...
Mısır piramitlerinin eteklerinde hazine arayan Endülüslü çobana Simyacı'nın dediği gibi,
"Yolculuk bir öğrenme yöntemidir. Bilmemiz gerekenleri bize o öğretir."
Saklı hazineyi, vurulduğu sevgiliyi, kaybettiği ülkeyi arayan gezgin, büyük sunavlardan geçüp yaman engeller aşarak kendi benliğine ulaşır, şuuruna kavuşur bu destanların Kaf dağlarında...
Ve sonunda "kendi hazinesi"ni bulur...
Anlar ki, keşfedilecek ülke insanın kendisidir.